Korku: Rahatsız Edici Duygularla Başa Çıkma

10:06
Korku hayattan elde edeceğimiz olumlu herhangi bir şeyin önündeki en güçlü engellerden biridir. Karışık bir zihin hali olarak bir tür farkındalık-dışı durumdur ve özellikle güvende hissetmenin ne anlama geldiği ile ilişkilidir. Ancak hem acil hem de geçici yöntemlerden oluşan geniş bir çerçevedeki yöntemlerle kendimizi korkunun felç edici etkisinden kurtarabiliriz.

Korkuyla Baş Etmeye Yönelik Acil Durum Yöntemleri

Tibet Budizm’inde, dişi Buddha figürü Tara Buddha’nın bizi korkudan koruyan yönünü temsil eder. Tara esasında bedenin enerji rüzgarları ile nefesi temsil eder. Arılaştırıldığı zaman, harekete geçme ve amaçlarımızı gerçekleştirme becerisini de temsil eder. Bu simgecilik ile korkuyla başa çıkmak için nefesle ve gizil enerjilerle çalışmaya yönelik bazı acil durum yöntemlerine işaret edilir.

Acil durum yöntemleri meditasyon yapmadan, çalışmadan veya öğretileri dinlemeden önce yaptığımız hazırlık niteliğindeki pratiklerden türemiştir. Bu pratikler özünde acil durumlarda, çok büyük korkuya kapıldığımızda veya paniklemeye başladığımızda kendimizi yatıştırmamıza yardımcı olur. Ayrıca daha derin yöntemler uygulamaya başlamadan önce atılacak ilk adımlar vazifesi de görürler.

  1. Gözler kapalı olarak nefes döngülerini saymak, soluk almak ve soluk vermeyi döngü olarak alarak nefesin içeri girmesi, aşağı inmesi, alt karın bölgesinin şişip inmesi ve nefesin dışarı çıkması hissine odaklanmak.
  2. Gözler yarı açık olarak nefes döngülerini saymak, gevşekçe odaklanmış bir şekilde yere bakarak soluk verme , bir es verme ve sonra yine gevşekçe odaklanarak soluk almayı bir döngü olarak kabul etmek; bir süre sonra popolarımızın sandalyeye veya yere değdiği hissine ilişkin farkındalık geliştirmek.
  3. Gerçekleştirmek istediğimiz şeyin amacını veya motivasyonunu ve nedenini (biraz daha sakinleşmek suretiyle) yeniden olumlamak.
  4. Zihnin ve enerjinin bir kamera merceği gibi odaklandığını hayal etmek.
  5. Nefesi saymadan, soluk alıp verirken alt karın bölgesinin şişmesine ve inmesine odaklanmak ve bedenin tüm enerjilerinin ahenkle aktığını hissetmek.

Korku Nedir?

Korku, üzerinde onu kontrol etmeye, onunla başa çıkmaya veya onu dilediğimiz yöne doğrultmaya dair hiçbir gücümüz olmadığını hissettiğimiz, bilinen veya bilinmeyen bir şeye karşı duyulan fiziksel ve duygusal bir huzursuzluktur. Korktuğumuz şeyden kurtulmak isteriz ve bu sebeple güçlü bir itim hissederiz. Bu korku, korkumuzun belirli bir nesnesinin olmadığı genel bir kaygıysa bile, bu tanımsız “bir şey”den kurtulmaya yönelik şiddetli bir istek duyarız.

Korku öfkeden ibaret değildir. Bununla beraber, öfkeye benzer bir şekilde, korktuğumuz nesnenin olumsuz niteliklerinin şişirilmesine ve bununla beraber “ben”in de şişirilmesine yol açar. Korku öfkeye, durumu denetleyemeyeceğimiz veya onunla başa çıkamayacağımızın ayırdına varma (Tib. ' du-shes, tanıma) zihinsel faktörünü ekler. O zaman, bu şekilde ayırdetmek anlamında, dikkatimizi korktuğumuz şeye ve kendimize veririz (Tib. yid-la byed-pa). Bu şekilde ayırdetmek ve dikkat etmek doğru olabilir veya olmayabilir.

Korkuya Farkındalık Yoksunluğu Eşlik Eder

Korkuya daima bir gerçeklik olgusuna dair farkındalık yoksunluğu (cehalet, zihin karışıklığı) eşlik eder; bu, söz konusu olguyu bilmemekten veya bunu gerçeklikle çelişen bir biçimde bilmekten kaynaklanır. Bunun altı olası varyasyonunu ele alalım.

(1) Bir durumu denetleyemeyeceğimizden veya onunla başa çıkamayacağımızdan korktuğumuzda, korkumuza neden-sonuca ve şeylerin nasıl var olduğuna dair farkındalık yoksunluğu eşlik edebilir. Korkuyla dikkatimizi kendimize ve korktuğumuz şeye verdiğimiz zaman kavramsallaştırdığımız nesneler (Tib. zhen-yul, kastedilen nesne) şunlardır:

  • katı ve somut bir şekilde var olan, salt kendi gücüyle her şeyi denetleyebilmesi gereken, örneğin çocuğumuzun canının yanmasını önleyebilecek bir “ben”,
  • katı ve somut bir şekilde, kendi başına var olan ve başka hiçbir şeyden etkilenmeyen, salt kendi çabamızla denetleyebilmemiz gereken ama şu veya bu kişisel yetersizliğimizden dolayı denetleyemediğimiz bir şey.

Bunlar var olmanın imkansız yolları ile neden sonucun işleyişinin imkansız yollarını teşkil eder.

(2) Bir durumla başa çıkamayacağımızdan korktuğumuz zaman, buna eşlik eden farkındalık yoksunluğu zihnin ve gelip-geçiciliğin tabiatına sahip olabilir. Duygularımızla veya bir sevdiğimizin kaybıyla başa çıkamayacağımızdan korkarız; yaşadığımız acı ve üzüntünün yalnızca görünümlerin ortaya çıkışına ve bunların idrakine dair olduğunun bilincinde değilizdir. Bunlar, dişçi dişlerimizi matkapla delerken hissettiğimiz acı gibi gelip geçicidir ve geçip gidecektir.

(3) Bir durumla başa çıkamayacağımıza dair korkumuz bununla kendi başımıza başa çıkamayacağımıza dair bir korku olabilir. Ayrıca kendi başımıza kalmaktan korkmak ya da yalnızlık korkusunu da içerebilir. Durumu hafifletebilecek bir başkasını bulabileceğimizi düşünürüz. Burada kavramsallaştırılan nesneler şunlardır:

  • beceriksiz ve yetersiz olan, yeterince iyi olmayan ve asla öğrenmeyen, katı ve somut bir şekilde var olan bir “ben”,
  • benden iyi olan ve beni kurtarabilecek, katı ve somut bir şekilde var olan “bir başkası”.

Bu da başkalarının ve kendimizin nasıl var olduğumuza dair farkındalık yoksunluğunun ve neden-sonuç farkındalığı yoksunluğunun bir diğer biçimidir. Şu anda belli bir şeyle başa çıkabilecek yeterli bilgimiz olmadığı doğru olabilir; örneğin arabamız arızalandığında bu bilgiye sahip olan bir başkası bize yardımcı olabilir. Fakat, bu durum, neden sonuç zincirinin işleyişi yoluyla bizim de öğrenemeyeceğimiz anlamına gelmez.

(4) Bir kimseden, örneğin işverenimizden korktuğumuz zaman, onların bilindik tabiatlarının farkında değilizdir. İşverenlerimiz de aynı bizimki gibi hislere sahip insanlardır. Mutsuz olmayı değil, mutlu olmayı ister ve sevilmemeyi değil, sevilmeyi arzu ederler. Ofisin dışında da bir hayatları vardır ve bunlar da ruh hallerini etkiler. Onun ve kendi konumlarımızın farkında olarak, kendimizi işverenimizle insan olarak ilişkilendirebilirsek, daha az korku duyarız.

(5) Aynı şekilde, yılanlardan veya böceklerden korktuğumuz zaman, aynı zamanda onların da aynı bizim gibi hissedebilen varlıklar olduğunun ve mutsuz değil, mutlu olmak istediklerinin farkında değilizdir. Budist bakış açısından, onların şu veya bu tür olarak doğası itibarıyla bir kimliği olmayan bireysel bir zihinsel devamlılığın mevcut tezahürü olduklarının farkında olmayabiliriz. Onların önceki yaşamlarımızdan annelerimiz olmuş olabileceklerinin bile bilincinde değilizdir.

(6) Başarısızlıktan veya hastalıktan korktuğumuz zaman, sınırlı samsarik varlıklar olarak bilindik tabiatlarımızın farkında değilizdir. Kusursuz değiliz ve tabii ki hatalar yapıp, bazen başarısızlığa uğrayacak veya hasta düşeceğizdir. “Samsaradan ne bekliyorsunuz?”

Kendini Emniyette Hissetmek

Budist bir bakış açısından, kendini emniyette hissetmek şu anlamlara gelmez:

  • bizi koruyacak kadir-i mutlak bir varlığa başvurmak çünkü her şeye kadirlik imkansızdır;
  • güçlü bir varlık bize bir şekilde yardım edebilecek olsa bile, ondan koruma veya yardım almak için onu memnun etme veya ona bir bağışta ya da fedakarlıkta bulunma ihtiyacı duymak;
  • kendimizin kadir-i mutlak hale gelmesi.

Kendimizi emniyette hissetmek için şunları yapmak gerekir:

  1. neden korktuğumuzu bilmek ve bunun altında yatan zihin karışıklığı ve farkındalık yoksunluğunu tanımak;
  2. korktuğumuz şeyle başa çıkmanın ne anlama geldiğine dair gerçekçi bir fikir sahibi olmak, bilhassa kendimizi altta yatan zihin karışıklığından kurtarmak anlamında;
  3. hem o anda hem de uzun vadede korktuğumuz şeyle başa çıkma becerimizi, kendimizi ne hafife alarak ne de haddinden fazla büyüterek, değerlendirmeye tabi tutmak ve gelişimimizde içinde bulunduğumuz mevcut aşamayı kabullenmek;
  4. şu anda yapabildiğimiz şeyi uygulamaya koymak – bunu yapıyorsak sevinmek ve yapmıyorsak da, bunu elimizden gelen en iyi şekilde yapmaya karar vermek ve sonra gerçekten de yapmaya çalışmak;
  5. bununla şu anda bütünüyle başa çıkamıyorsak, bunu bütünüyle başa çıkabileceğimiz noktaya gelene kadar geliştirmeyi bilmek;
  6. gelişimin bu aşamasına ulaşmayı hedeflemek ve bunun için çalışmak;
  7. emin bir istikamette gittiğimizi hissetmek.

Yukarıdaki bu yedi adım Budizm’in “emin istikamet benimsemek” (sığınmak) dediği şeydir. Bu edilgin bir durum değil, yaşamlarımıza emin bir istikamet, yani kendimizi korkularımızdan kurtarmak için gerçekçi bir şekilde çalışma istikameti kazandırmaya ilişkin etkin bir durumdur. Bunun sonucunda kendimizi emniyette ve güvende hissederiz çünkü yaşamda sonunda tüm sorunlardan ve güçlüklerden kurtulmamıza olanak verecek olumlu ve doğru istikamette gittiğimizi biliriz.

Korkutucu Durumlarla Nasıl Başa Çıkılacağına Dair Gerçekçi bir Görüş

Şunları hatırlamamız gerekir:

  • Bizim veya sevdiklerimizin başına gelen her şey, tarihsel, sosyal ve ekonomik güçlerin yanı sıra bireysel karmik güçlerimizden oluşan devasa bir ağın olgunlaşması anlamına gelmektedir. Kazalar ve diğer istenmeyen şeyler meydana gelecektir ve ne kadar dikkatli olursak olalım, sevdiklerimize ne kadar dikkatli olmalarını öğütlersek öğütleyelim, onları bunlardan koruyamayız. Tek yapabileceğimiz onlara mantıklı tavsiyelerde bulunmak ve onların iyiliğini istemektir.
  • Kazaların ve korkuların üstesinden gelmek için, boşluğun kavramsal idrakine erişmemiz gerekir. Fakat, tüm dikkatimizi bütünüyle boşluğa vermek kafamızı toprağa gömmek gibi bir şey değildir. Korkudan kaçmak anlamına gelmez; karmamızın olgunlaşarak istenmeyen şeylere dönüşmesine ve korkmamıza yol açan farkındalık yoksunluğunu ve zihin karışıklığını yok etmeye yönelik bir yöntemdir.
  • Kendimizi karmamızdan arındırmak için boşluğun kavramsal olmayan idrakiyle çalışmak suretiyle, yine de samsaradan özgürleşme aşamasına (arhatlık) değin her aşamada kazalarla karşılaşmaya ve korku yaşamaya devam ederiz. Bunun sebebi samsaranın tabiatının inişli çıkışlı olmasıdır. İlerleme doğrusal değildir; bazen işler iyi gider, bazen gitmez.
  • Arhat olup da kurtuluşa ulaştığımızda dahi, kazalarla ve olmasını istemediğimiz şeylerle karşılaşmaya devam ederiz. Fakat bunları artık acı veya ıstırap çekmeksizin yaşar ve tüm rahatsız edici duygular ve tutumlardan azat olduğumuz için, korkmayız. Ancak arhatlık aşamasında tüm korkularımızla en derinlikli şekilde bütünüyle başa çıkabiliriz.
  • Ancak aydınlanmaya eriştiğimiz zaman kazalarla karşılaşmaz veya olmasını istemediğimiz şeyler yaşamaz oluruz. Yalnızca bir Buddha korkusuzca şunları bildirir:
  • kendisinin tüm iyi niteliklere ve hünerlere dair idraklerini,
  • kendisinin kurtuluşa ve aydınlanmaya mani olan tüm engelleri hakiki olarak durdurmasını,
  • başkalarının kurtuluşa ve aydınlanmaya erişmek için kendilerini kurtarmaları gereken engelleri,
  • başkalarının kendilerini onlardan kurtarmak için bel bağlamaları gereken karşı güçleri.

Korkuyla Başa Çıkmaya Yönelik Geçici Yöntemler

  1. Yukarıda ana hatlarıyla anlatılan yedi adım vasıtasıyla, yaşamda emin bir istikamet benimsemeyi yeniden olumlayın.
  2. Kanser testi gibi korkutucu bir durumla karşı karşıya kaldığınızda, olabilecek en kötü sahneyi gözünüzde canlandırın ve bunun gerçekleşmesi halinde ne olacağını ve bununla nasıl başa çıkacağınızı hayal edin. Bu yöntem, bilinmeyenin karşısındaki korkunun giderilmesine yardımcı olur.
  3. Havaalanına uçağa yetişmek üzere tam zamanında ulaşmak gibi bir işe kalkışmadan önce, önceden birkaç çözüm hazır bulundurun; böylece bunlardan biri işe yaramayacak olursa, amacımıza ulaşmak için başka hiçbir seçeneğimiz kalmaması gibi korkutucu bir senaryoyla baş başa kalmayız.
  4. Shantideva’nın öğrettiği gibi, korkutucu bir durum varsa ve bununla ilgili yapabileceğimiz bir şey bulunuyorsa, endişelenmeye ne gerek var; yapalım gitsin. Yapabileceğimiz hiçbir şey yoksa, o zaman endişelenmeye ne gerek var; nasılsa işe yaramayacaktır.
  5. Kurtuluşa giden yol boyunca korku ve mutsuzluk yaşayacağımıza göre, korku veya mutsuzluk baş gösterdiğinde, zihinlerimizin okyanus kadar derin ve okyanus kadar engin olduğuna odaklanarak, bunun okyanusta bir kabarma gibi geçip gitmesine izin vermeliyiz. Bu kabarma okyanusun derinliklerindeki sükuneti ve dinginliği bozmaz.
  6. Yapıcı eylemlerimiz neticesinde yeterince olumlu karmik güç (liyakat) biriktirmişsek, gelecek yaşamlarda yola değerli bir insan bedeniyle devam edebileceğimizden emin olabiliriz. Korkudan en iyi korunma yolu, kendi olumlu karmamızdır ama unutmamamız gerekir ki samsarının tabiatı inişli çıkışlıdır.
  7. Korkutucu bir durumla karşı karşıya kaldığımızda, bir Dharma koruyucusunun veya Tara ya da Tıp Buddhası gibi bir Buddha figürünün yardımını talep eden bir ayin yaptırabilir veya bunu kendimiz ifa edebiliriz. Bu gibi figürler bizi kurtarabilecek kadir-i mutlak varlıklar değildir. Daha önce gerçekleştirdiğimiz olumlu eylemlerin aksi takdirde olgunlaşmamış olacak karmik güçlerini olgunlaştıracak bir koşul vazifesi görmeleri için, onların aydınlatıcı etkisini (Tib. ' phrin-las) talep eder ve kendimizi buna açarız. Daha güvenli bir yol, onların aydınlatıcı etkisinin daha önce gerçekleştirdiğimiz yıkıcı eylemlerden kaynaklanan (aksi takdirde olgunlaşınca başarıyı engelleyen ciddi engeller haline dönüşecek) karmik güçleri ufak tefek külfetlere dönüştürmek üzere olgunlaştıracak bir koşul vazifesi görmesidir. Böylelikle, yolumuza çıkan güçlüklerden korkmak yerine, bunları “yanıp kül olan” olumsuz karmik güçler olarak kucaklarız.
  8. Buddha doğanızı yeniden olumlayın. Derin farkındalığın temel seviyelerine, yani güç ve korkutucu durumları anlamaya yönelik farkındalığa (aynavari derin farkındalık), tekrarlayan şekilleri tanımaya yönelik farkındalığa (dengeleyici derin farkındalık), durumun bireyselliğini takdir etmeye yönelik farkındalığa (bireyselleştirici derin farkındalık) ve nasıl hareket edileceğine yönelik farkındalığa (gerçekleştirici derin farkındalık) (buna yapacağımız hiçbir şey olmadığının farkına varmak da dahil olabilir) sahibiz. Gerçekten harekete geçecek temel enerji seviyesine de sahibiz.
  9. Buddha doğasına sahip olmanın tüm iyi niteliklere içimizde eksiksiz olarak sahip olduğumuz anlamına geldiğini yeniden olumlayın. Batılı psikoloji terimleriyle ifade edersek, bu nitelikler bilinçli veya bilinçdışı olabilir (bunların farkında olabilir veya olmayabiliriz ve bunlar farklı derecelerde gelişmiş olabilir). Genellikle, bilinçdışı nitelikleri bir “gölge” gibi yansıtırız. Bilinçdışı olan bilinmeyen olduğu için, bunun farkında olmamanın getirdiği gerginlik kendini bilinmeyenin ve dolayısıyla bilinmeyen bilinçdışı niteliklerimizin karşısındaki korku olarak gösterir. O zaman bilinçli entelektüel yönümüzle kendimizi özdeşleştirip, bilinmeyen, bilinçdışı, duygusal hissedebilen yönümüzü inkar edebilir veya görmezden gelebiliriz. Duygusal hissedebilen yönümüzü bir gölge olarak yansıtıp, çok duygusal olan başka kimselerden korkabiliriz. Kendi duygusal yönümüzden korkabilir ve hislerimizle bağlantı halinde olmadığımıza dair kaygıya kapılabiliriz. Bilinçli duygusal hissedebilen yönümüzle özdeşleşir ve bilinçsiz entelektüel yönümüzü inkar edersek, entelektüel yönümüzü bir gölge gibi yansıtabilir ve entelektüel olanları tehdit olarak algılayabiliriz. Herhangi bir şeyi anlamaya çalışmaktan korkabilir ve entelektüel olarak donuk olduğumuza dair kaygıya kapılabiliriz. O halde, her iki yönümüzün de Buddha doğalarımızın farklı yönleri olarak içimizde eksiksiz olarak bulunduğunu yeniden olumlamamız gerekir. Bu iki yönü, bir tantra görselleştirmesindeki gibi, birbirini kucaklayan bir çift olarak görselleştirebilir ve kendimizin de çifti oluşturanlardan yalnızca biri değil, ikisi birden olduğumuzu hissedebiliriz.
  10. Buddha doğanızın bir diğer yönünü, yani zihnin tabiatının doğal olarak tüm korkulardan özgür olduğunu ve dolayısıyla korku duymanın yalnızca yüzeysel ve geçici bir olay olduğunu düşünerek yeniden olumlayın.
  11. Buddha doğasının yine bir diğer yönünü, yani korkutucu durumlarla yüzleşmek için ihtiyacımız olan cesarete sahip olmak için başkalarından esinlenebileceğimizi düşünün ve yeniden olumlayın.

Özet

Korkuya yenik düştüğümüzde onunla başa çıkacak bu yöntemleri hatırlayabilirsek sakinleşebilir ve bizi korkutan durum her ne ise onunla gerçekçi bir şekilde başa çıkabiliriz.

Top